IDEA Sohbetleri 15 - Özlem Tuna & Sibel Kutlusoy & Sinem Kırmızıgül
Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu (ETMK) tarafından bir seri olarak düzenlenen IDEA sohbetlerinin on beşinci buluşmasında konuşmacı, 20 yıla yaklaşan deneyimi ile tasarımcı Özlem Tuna oldu. Sibel Kutlusoy moderatörlüğünde ilerleyen sohbette ETMK Öğrenci temsilcisi Sinem Kırmızıgül öğrencilerden gelen soruları aktardı. İlgi duyduğu alan için gece gündüz emek vererek ilerlemeyi önemli bulan tasarımcı, deneyimlerinden yola çıkarak şu cümle ile yaklaşımını özetliyor: "Çok çalışmak, araştırmak ve denemekten korkmadan neyi iyi yapabileceğinizi aramak gerekiyor. Belirlediğiniz alanınıza dair işin mutfağını bilmek ise bir zorunluluk." Sohbetin tamamı ETMK YouTube hesabında yayında.
Sibel Kutlusoy: Hem tasarımcı hem girişimci olmak ne demek? Her şey toz pembe mi?
Özlem Tuna: 2003 yılında kuyumculuk sektöründen ayrılma kararım ile kendi şirketimi kurdum. İlk zamanlarda nasıl yapacağımı neredeyse hiç bilmiyordum. Böyle, bu maceraya atıldım. İlk birkaç yıl oyalandığımı görüyorum. Kendi adımın markasını oluşturdum, kuyum firmalarına koleksiyonlar hazırladım. Yıllar içinde ise girişimciliğin birkaç şapkayı bir arada tutmak gerekecek bir iş alanı olduğunu öğrendim.
Tasarımcısınız, firmanın yönetim alanı var, markanın stratejisi var ve üretimi de siz yapıyorsanız üretime dair adımlar var. Bir de tüm bunların iletişimi var. Bu kadar çok şapkayı bir arada kurgulamak gerekiyor. 17 yıldır kendi firmamı yönetiyorum. Son 7 yıldır ise bu şapkalara dair bilinçliyim. Öncelerde, ağırlıklı olarak tasarımcı rolünde zaman geçirdiğimi söyleyebilirim. Girişimcilik ve iş yönetimi kısmında ise yine sizin yapmanız gerekiyor. Bunun için süreci tasarlıyor, stratejiyi belirliyorsunuz. Burada, bu çok çeşitli rolleri kimler üstlenecek, nasıl bir yöntem ile ilerlenecek her bir başlığı öngörmek gerekiyor. Kendime söylediğim şey ise her zaman ‘‘Follow your passion’’. Önce kendime sonra kullanıcılara tutkunuzun peşinden koşun diyorum.
Sibel Kutlusoy: Porseleni mikro mozaik ölçeğinde kullanmak sana özgü bir yöntem sanıyorum. Kendi tekniğini geliştirmişsin diye anlıyorum.
Özlem Tuna: Tarihi yarımadada tasarlamak ve oradaki müzelerde zaman geçirmek sanıyorum hayran olduğum mozaiklerden ilhamla doğdu Empress Jewel. 1 milimetrelik porselen mozaik parçaların gümüş, altın ve pırlanta ile birleştiği bir ürün ailesi. Buradaki yöntemin ise 2008 yılından bugüne bir geçmişi var. Koleksiyon üretimi önce seramik çamurunun renklendirilmesi ile ilerliyordu, doktor neşteri ile kesip fırınlıyorduk. Yapıştırma malzemeleri denedik, sabitleme yöntemleri inceledik. 2015’te kendi porselen atölyemi ve üretim hattımı kurana dek 2003 yılından bu yana tasarladığım hiçbir takı veya obje kendi atölye üretimimiz olamamıştı. Kendi atölyemi kurmak ile birlikte yöntem geliştirmek, çok daha kolay hale geldi. Çamuru renklendirdim, çamur ile denemeler yaptım ve tüm bu süreci yönetebildim.
Sibel Kutlusoy: Senin yaşamında kahvenin yeri büyük, ne ifade ediyor? Kahve çekirdeği ile ilgili de çocukluğundan gelen bir hikayen var bildiğim. Paylaşır mısın?
Özlem Tuna: Kahve bizim evde çekirdek olarak kavanozda saklanırdı. Kahve pişirileceği zaman değirmende öğütülür, kaç kaşık gerekiyorsa o kadar hazırlanırdı. Çocukken Türk kahvesini vermezlerdi tabiki, kokusu benim çok hoşuma giderdi, annemi birkaç kez kahve çekirdeğini yerken yakaladım. Ardından, ben neden yemeyeyim ki dedim. Okula giderken siyah önlük cebine kahve çekirdeği koyardım ve dersler arasında ağzımda çekirdeği çevirirdim, çiğnerdim. Çok severdim. Halen çok severim. Her kültüre ait kahveyi denemeyi seviyorum. Atölyemin 2015’te üretim hattına sahip olması ile ilk aklımda olan şey olan kahve fincanlarını hayata geçirmeye başladım. Çeşitli kahve pişirme yöntemlerine yönelik setler oluşturdum, koleksiyonlar da farklı temalar ile hayat buluyor.
Sibel Kutlusoy: Koleksiyonlarında kendi kendine bir tasarım tanımı veriyorsun. Nasıl oluyor kendi kendinin müşterisi olmak?
Özlem Tuna: 2008 yılından bu yana uluslararası fuar ziyaretleri yaptım, belirli bir müşteri kitlem yıllar içinde oluştu. İhtiyacı tanımlarken öncelikle var olan satış bağlantılarımdan yola çıkarak hangi ülkeye hangi özelliklerde ürün ulaştırmak istiyorum sorusunu yanıtlarım. Ulaştıracağım ülkeler içinde kullanıcım kim, neyi beğenir ya da beğenmez, neyi satın alır, bunları analiz ediyorum. Hemen ardından da tasarım süreci başlıyor. 2015 yılı öncesine dönersek, hedef kullanıcı kitlesi ürünü şekillendirirken sonrasındaki yıllarda markam Özlem Tuna ve bu markanın benim ile var olan bağını tanımlamayı gerekli gördüm. Bunu, samimi ve doğru bir yaklaşım ile kullanıcıya yönelik bir iletişim yöntemi olarak gördüm. Haliyle müşteri de kendim oldum. Ben kullanıcıya ne aktarmak istiyorum diyerek koleksiyonları bir mecra kabul ettim. Vermek istediği mesaj ne olmalı ve ben bunu nasıl anlatabilirim sorularına yanıt arayarak yol aldım.